Hopa Kültür, Sanat ve Deniz Festivali kapsamında düzenlenen “Türkiye’de Tarikatlar ve Cemaatlerin Konumu” başlıklı söyleşide konuşan gazeteciler Filiz Gazi ve İsmail Arı, Türkiye’deki dini yapılanmaların tarihsel kökenlerinden günümüzdeki etkilerine kadar uzanan geniş bir çerçevede değerlendirmelerde bulundu. Söyleşi boyunca tarikat ve cemaatlerin tarihsel rolü, güncel konumları, devletle olan ilişkileri ve toplumsal etkileri ele alınırken, laiklik ilkesinin hayati önemi bir kez daha vurgulandı.

Gazeteci Filiz Gazi, konuşmasında özellikle Osmanlı döneminde tarikatların nasıl bir ideolojik araç olarak kullanıldığına dikkat çekti. Nakşibendi tarikatının II. Mahmud döneminden sonra Bektaşiliğe karşı bilinçli bir şekilde öne çıkarıldığını belirten Gazi, bu yapının Sünni mezhepçi bir savunma hattı kurmak amacıyla işlev gördüğünü ifade etti. Nakşibendiliğin sadece dini bir yapı değil, aynı zamanda sultan ile halk arasında ideolojik bir bağ kurmak üzere tasarlanmış bir araç olduğunu belirten Gazi, bu yönüyle tarikatların sadece inanç alanında değil, siyasi yapıda da merkezi bir rol oynadığını söyledi.

Filiz Gazi, günümüzdeki dini yapılanmalar arasında Fethullahçılığın ayrı bir yerde durduğunu vurgulayarak, bu yapının özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra güç kazandığını belirtti. Gazi, Fethullahçılığın diğer tarikatlardan farklı olarak arkasında uluslararası bir destek bulunduğuna dair güçlü emareler olduğunu ve NATO destekli bir siyasal İslam projesi olarak değerlendirilebileceğini söyledi. Fethullah Gülen’in Amerika’da yaşamasına ve akademik anlamda kayda değer bir eğitim geçmişi olmamasına rağmen İngilizce yazılmış birçok kitabının bulunmasının, yapının ne kadar profesyonelce örgütlendiğinin göstergesi olduğunu vurgulayan Gazi, bu durumu tehlikeli bir örgütsel yapının kanıtı olarak yorumladı. Fethullah Gülen’in “Toplumun içinde kaybolun, kimliğinizi belli etmeyin” anlamına gelen sözlerini hatırlatan Gazi, bu öğretilerin yapının gizlilik esasına dayalı ve toplumsal dokunun içine sinsice yayılmayı amaçlayan bir anlayış üzerine kurulu olduğunu belirtti.

Filiz Gazi, konuşmasının devamında, dinin siyasal iktidarlar tarafından araçsallaştırılmasının tüm dünyada benzer sonuçlar doğurduğunu, ancak Türkiye’de bu durumun daha da tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini ifade etti. Türkiye’nin tarihsel olarak din adına yapılan kalkışmalarla ve radikal örgütlerle birçok kez karşı karşıya kaldığını belirten Gazi, “Menemen olayı gibi örnekler tarihte mevcut. IŞİD gibi dışarıdan yönlendirilmiş yapılar da artık bu topraklarda kök salmaya çalışıyor. Eğer din, laiklik ilkeleriyle denetlenmezse ve Cumhuriyet’in temel ilkelerinden sapılırsa bu ülke büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalır. Laiklik sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir toplumun barış içinde yaşamasının güvencesidir” dedi.

Söyleşiye katılan bir diğer gazeteci İsmail Arı ise, tarikat ve cemaat yapılarının Türkiye’deki tarihsel derinliğine ve güncel karmaşıklığına dikkat çekti. Özellikle Nakşibendi tarikatının Osmanlı’dan bugüne uzanan bir geçmişi olduğunu söyleyen Arı, bugün İsmailağa Cemaati ve Süleymancılar gibi yapıların bu tarikatın uzantısı olduğunu ifade etti. Bu yapıların iç içe geçmiş ilişkiler ağına sahip olduğunu ve dışarıdan bakıldığında anlaşılmasının bile güç olduğunu belirten Arı, tarikatlar arasında soy ağacı oluşturulsa dahi karmaşık bağların çözülmesinin kolay olmadığını dile getirdi.

Hopa’ya 1500 Araçlık Tır Parkı Müjdesi
Hopa’ya 1500 Araçlık Tır Parkı Müjdesi
İçeriği Görüntüle

İsmail Arı, ayrıca bu yapıların geçmişte yaşadıkları baskı dönemlerini bugün bir mağduriyet hikayesi olarak kullandıklarını söyledi. Menzilcilerin köylerinde jandarma nöbet tuttuğuna dair anlattıkları anılar ve Süleymancıların benzer söylemleri, bu yapıların geçmişte devlet baskısıyla karşı karşıya olduklarını göstermesine rağmen, Arı’ya göre o dönemlerde devletin amacı bu yapıların büyüyüp kurumsallaşmasını engellemekti. 1980’li yıllara kadar devletin bu yapılar üzerindeki kontrolünün daha güçlü olduğunu ifade eden Arı, 12 Eylül sonrası bu denetimin büyük ölçüde zayıfladığını ve bu yapıların daha rahat hareket etmeye başladığını söyledi.

Söyleşi boyunca her iki gazeteci de Türkiye’de tarikatlar ve cemaatlerin sadece inanç alanında değil, siyasal, ekonomik ve toplumsal alanlarda da etkin olduğuna dikkat çekti. Bu yapıların eğitimden medyaya, siyasetten ticarete birçok alanda kurumsallaştıkları vurgulanırken, laiklik ilkesinin sadece bir anayasa maddesi olarak değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak sahiplenilmesinin gerekliliği üzerinde duruldu. Laikliğin zayıfladığı her ortamda, dini yapıların hem devlet üzerinde hem de bireyler üzerinde tahakküm kurmaya başladığına işaret eden gazeteciler, Türkiye’nin geleceği için laikliğin güçlendirilmesinin şart olduğuna dikkat çekti.

Muhabir: Ali Eray ÇELİK