Emekliden İkramiye İsyanı
Emekliden İkramiye İsyanı
İçeriği Görüntüle

“Hopa’dan Gezi’ye Bu Dava Bizim” sloganıyla Hopa Belediyesi önünden başlayan yürüyüş, Hopa Parkı’nda son buldu. Yürüyüş boyunca “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek” ve “Metin Lokumcu ölümsüzdür” sloganları atıldı.

2011 yılında, Hopa’da düzenlenen bir basın açıklaması sırasında polis müdahalesi sonucu kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren Metin Lokumcu, yürüyüş sonrası düzenlenen açıklamada bir kez daha anıldı. Lokumcu’nun yanı sıra, 2024 yılında Cankurtaran’da ağaç kesimine karşı direnirken vurularak hayatını kaybeden Reşit Kibar da anmada unutulmadı. Basın açıklamasını Hopa halkı adına Zeliha Yıldırım okudu.I M G 4263 Yıldırım, “Metin’den Reşit’e, Karadeniz ayakta. Bu toprağın kökleri direnişle sulandı, bu hesap sorulacak!” diyerek başladığı açıklamada, Lokumcu’nun ölümünün üzerinden geçen 14 yıla rağmen adaletin sağlanamadığını vurguladı. Aynı şekilde Reşit Kibar’ın davasında da adaletin geciktirildiğine dikkat çekildi.

Açıklamada, Gezi Direnişi’ne de vurgu yapılarak, “Gezi tutsak değildir! Gezi bir halktır, bir iradedir, bir onurdur!” denildi. Hala tutuklu bulunan Gezi davası sanıkları Osman Kavala, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater ve diğer isimler için özgürlük çağrısı yapıldı.
Yıldırım, açıklamasına şu sözlerle devam etti; “Biz bu toprağın çocuklarıyız. Rüzgârı yüzümüzü yalayan dağların, sisin ardında maviye göz kırpan ormanların, derenin uğultusuna uyanan köylerin evlatlarıyız. Suyun şavkı alnımıza vurdukça, toprağın kokusu ciğerimize doldukça biliriz: Bu coğrafya bizim hem yurdumuz hem kaderimizdir. Ama şimdi, bu yurdu parçalayan bir el var. Bir doymak bilmez iştah, betona, madene, ranta tapan bir hırs var. Ve biz, bu hırsa karşı direnen, toprağına sarılan, ağacın dallarını kardeşi gibi görenleriniz. Bugün, Metin Lokumcu’nun polis şiddetiyle katledilişinin 14. yılında Hopa sokaklarında bir kez daha haykırıyoruz: Bu memleket sahipsiz değil! 14 yıl önce “çayda kota ve kontenjana son”, “suyumuzu sattırmayacağız” diyerek, derelerini, ormanlarını ve yaşam alanlarını savunan halkın ön saflarında bir öğretmen, Hopa meydanında halkıyla kol kola nefes alırken, devletin copuyla, gazıyla, baskısıyla susturulmak istendi… Ama onun sesi öyle bir yankılandı ki dağlarda, Karadeniz’in bütün vadilerinde bir çağrıya dönüştü: “Hayde alın beni, kurtarın memleketi” diyerek haykıran sesi, bu halkın vicdanı, bu toprağın sesi oldu. Ve o ses susturulmak istendi ama biz milyon olduk, Gezi olduk, Cerattepe olduk, İkizdere olduk. Bir halkın; doğasına, yaşamına, özgürlüğüne sahip çıkma çığlığıydı Gezi Direnişi.

Ve ne yazık ki, bu iradeden korkanlar, bugün hâlâ Gezi’nin yoldaşlarını tutsak ediyor!
Hâlâ Gezi davası üzerinden milyonların onurlu direnişini cezalandırmak istiyorlar. Osman Kavala hâlâ tutsak! Can Atalay hâlâ tutsak! Mine Özerden hâlâ tutsak! Çiğdem Mater hâlâ tutsak! Ve daha nice Gezi yoldaşı, hukuksuzluğun, adaletsizliğin pençesinde rehin tutuluyor! Ama bilsinler: Gezi tutsak değildir! Gezi bir halktır, bir iradedir, bir onurdur!

Ve biz buradan Karadeniz’in dağlarından, derelerinden, bu meydandan bir kez daha haykırıyoruz: Gezi tutsaklarına özgürlük! Bu halkın iradesine yönelik baskının, zulmün hesabı sorulacak! Ve Metin Hoca’nın haykırışı, Reşit Kibar’ın direnişinde yankı buldu.
2024’te, Cankurtaran’da ağaç kesimine karşı duran Reşit Kibar, tıpkı Metin Lokumcu gibi doğası, suyu ve halkı için yaşamını ortaya koydu. O da Karadeniz’in yeşilini, derelerini, halkın geçim kaynağını savunurken kurşunla susturulmak istendi. Tıpkı Metin Hoca gibi, deresi için, ağacı için, çocukların geleceği için can verdi. Reşit’in katledilişi, yalnızca bir insanın değil, doğanın, vicdanın, yaşam hakkının hedef alınmasıdır. Susturulan onun sesi değil, hepimizin nefesidir. Bu halkın iradesidir. Biz bu sesi yitirmeyeceğiz. Biz bu çığlığı duymaktan vazgeçmeyeceğiz. Metin’in ardından geçen 14 yılda katiller korunurken, dava süründürülürken, Reşit’in davasında da adalet yine geciktiriliyor. 30 Mayıs’ta Artvin Adliyesi’ndeydik. Bu dava sadece bir yargılama değil; Karadeniz’in derelerine, ormanlarına, köylerine yönelmiş rant düzenine karşı halkın öfkesinin sesi oldu. Bu dava sadece Reşit için değil, bu dava, her gün kıyıya çıkan bir ölü balık, her sabah betonlaşan bir vadi, her susturulmaya çalışılan bir yaşam savunucusu içindir. Tıpkı Metin Hoca gibi, Reşit de yalnız değildi, unutturulamayacak! Onların mücadelesi, bizim mücadelemizdir. Onlar bu mücadele uğruna toprağa düştüğü için bugün buradayız; derelerimizi, yaylalarımızı, ormanlarımızı onların hatırasına sahip çıkarak savunuyoruz. Bugün buradan bir kez daha ilan ediyoruz: Reşit Kibar’ın katillerinden hesap sorulana, Metin Lokumcu’nun gerçek failleri yargılanana, Hopa’yı süpürün diyen zihniyet bu memlekette mahkûm edilene kadar, Dereler özgür akana, ormanlar talandan kurtulana, Madencilik ve HES projeleri durdurulana, Doğa için mücadele edenlere yönelen baskı son bulana dek susmayacağız! Biz Metin Lokumcu’yuz! Biz Reşit Kibar’ız! Biz bu toprağın direnen sesiyiz! Hopa’da, Cerattepe’de, İkizdere’de, Fırtına Vadisi’nde, Zilkale’nin eteğinde, Taşlıca’nın yamacında, Kazdağları’nda, Munzur’da. Biz Türkiye’nin vicdanında tek bir bedeniz. Çünkü biz o sesi hâlâ duyuyoruz: Çünkü biz biliriz ki; Bir ağaç yere düşerken, bin filiz verir umut. Bir derenin akışı engellenirse, su gökten yeniden yol bulur. Bir insan can verirken gerçeğin uğruna, halkın yüreğinde milyon olur. Bu yüzden buradayız ve bir kez daha haykırıyoruz: Reşit Kibar’ın katilleri cezalandırılsın! Metin Lokumcu’nun davası karartılmasın! Doğaya, insana, emeğe düşman olan her politika son bulsun! Talan değil yaşam, sömürü değil özgürlük, kar değil adalet istiyoruz! Bir ağaç devrilirken haykırır toprak, Bir öğretmen düşerken ayağa kalkar halk! Metin Lokumcu’nun yolundayız, Reşit Kibar’ın mücadelesindeyiz!”I M G 4265I M G 4264

Muhabir: Ümran KARA