ARHAVİ

“Bu Bildiri Bir İhanet Manifestosudur”

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), PKK’nın kamuoyuna duyurduğu sözde “silah bırakma ve fesih” bildirisine karşı Türkiye genelinde eş zamanlı basın açıklamaları düzenledi

Abone Ol

Atatürkçü Düşünce Derneği Arhavi Şubesi Başkanı Emine Hekimoğlu, eş zamanlı gerçekleşen basın açıklamasında; "Hain terör örgütü PKK, ABD gözetiminde teröristlerini ve silahlarını çoktan Suriye'nin kuzeyindeki PYD (YPG)'ye aktarmışken, ortada sadece adının kaldığı ve çatı örgütü KCK'nın bölge ülkelerindeki uzantılarıyla devam ettiği biliniyorken, bir sözde "silah bırakma" ve "örgütü feshetme" bildirisi yayınladı. Yandaş ekran bülbülleri, “Terörsüz Türkiye” sloganlarıyla mutlu mesut barış türküleri söylerken, AKP sözcüsü yeni bir dönemin başladığını müjdeler, bakanlar ise sırasıyla başarı nutukları atar. Cumhur İttifakı liderleri “Milletimiz ve memleketimiz kazanacak” buyururken, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Milli Merkez, milletimizle birlikte sürecin başladığı noktada durduğu yerde durmakta ve gelişmeleri kaygıyla izlemektedir.

Okuyalım ve görelim bakalım, PKK ne demiş, hangi “yeni dönem” başlıyormuş ve kim kazanmış, kimler kazanacakmış? İşte hain terör örgütünün açıklamaları: "Partimiz PKK, kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası'ndan alan Kürt inkârı ve imhası siyasetine karşı halkımızın ‘özgürlük hareketi’ olarak tarih sahnesine çıktı. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimseyerek, silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttü. PKK, katı Kürt inkârının, buna dayalı 'imha siyasetinin', soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi. Kürt varlığını kabul ettirmeyi ve Kürt sorununun Türkiye’nin temel realitesi olarak görülmesini esas aldı. Bu temelde 'başarıyla yürüttüğü' mücadele sonucunda bölge halklarının özgürlük umudu ve onurlu yaşam arayışının sembolü haline geldi. ‘Özgürlük Hareketi’ hem nicel hem nitel olarak büyüdü, ‘gerilla savaşı’ Kürdistan’a ve Türkiye’ye yayıldı. 'Gerillanın' yürüttüğü 'savaş'ın etkisiyle Kürt halkı 'serhıldanlara' (isyânlara) kalktı. Böylece 'her iki taraf' açısından 'savaş' temel seçenek haline getirildi (!)

‘Önder Apo’, Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı ‘Lozan Antlaşması’nın ve ‘1924 Anayasası’nın öncesini referans alarak, ‘Ortak Vatan’ ve ‘Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu’ Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve Demokratik Ulus anlayışını 'Kürt sorunu'nun çözüm çerçevesi olarak benimsedi. 2 yıldır önderlik ve PKK yürüyüşüne büyük bedeller pahasına katılarak, inkâr ve imha siyasetine, soykırım ve asimilasyon politikalarına karşı direnen onurlu halkımız, barış ve demokratik toplum sürecini daha bilinçli ve örgütlü biçimde sahiplenecektir. Söz konusu kararların uygulanması ‘Önder Apo’nun süreci yürütüp yönlendirmesini, demokratik siyaset hakkının tanınmasını ve sağlam, bütünlüklü bir hukuki güvenceyi gerektirir.” Ve daha neler, ne masallar, ne komplo teorileri… Vay ki vay!!! Meğer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve dünyanın onyıllardır “terör örgütü” listelerine aldığı PKK, “Özgürlük Hareketi” imiş; müebbet hapis mahkûmu elebaşı “Önder” ise özgürlük savaşçısıymış. Meğer, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olan Lozan’a ve Cumhuriyet’i kökleştirip kurumsallaştıran 1924 Anayasası’na (ki Cumhuriyetin ilk anayasasıdır) karşı tarih sahnesine çıkmışlar, isyanlarla büyüyüp savaşı Kürdistan’a (!) ve Türkiye’ye yaymışlar. Meğer, Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası –tabii ki 29 Ekim 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti de– inkârcı, imhacı, soykırımcı ve asimilasyoncuymuş. Meğer, yıllardır öğretmen, hemşire, doktor, teknisyen, işçi ve bebek gibi 50 bin yurttaşımızı katleden alçak teröristler özgürlük savaşçısı "gerillalar" imiş, ne zaman kurdularsa "Kürdistan" diye bir devletleri varmış. Yaptıkları "her iki taraf" (Kürdistan ve Türkiye) açısından temel seçenek haline getirdikleri “savaş”mış ve "iki devlet arasındaki bu savaşı" kazanmışlar, PKK galip gelmiş, Türkiye mağlup olmuş.

Bu nedenle; ‘Ortak Vatan’ da (demek vatanımız da ortak değilmiş) Kürt ve Türk halklarının ‘kurucu öğe’ olduğu (yıllardır Anayasa'nın 10. maddesine rağmen sürekli çiğnedikleri mikromilliyetçi-etnikçi 'Eşit Yurttaşlık' sakızı) “Demokratik Türkiye Cumhuriyeti” perspektifi ve ‘Demokratik Ulus’ anlayışı dikte edilerek iki uluslu yeni bir devlet istenecek, terörist başına tanınacak ‘demokratik siyaset hakkı’ da hukuki güvence ön şartı olarak talep edilecektir. Meğer, PKK “Önder Apo” dediği terörist başının ya da okyanus ötesindeki sahibinin ağzından, öteden beri bir türlü tarif etmeye yanaşmadığı, esasen tarif de edilemeyen “Kürt Sorunu” derken kastının, Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası öncesine, yani Türkiye Cumhuriyeti öncesine, yani emperyalizmin işbirlikçisi Osmanlı Sarayı düzenine ve 'Sevr Barışı!'na dönmek olduğunu açıkça belirtivermiş. Meğer, yeni Anayasa çağrıları ile murad edilen; Anayasa’nın şimdilik 10, 42 ve 66. maddeleri (ilk 4 maddeye de sıra gelecektir elbet) değiştirilerek üniter ulus devletin, ulusal birliğin ve dil birliğinin tasfiye edilmesi, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün fiilen ortadan kaldırılması ve anayasadan Türklüğün çıkarılması imiş. Sözün özü: Bu bildiri; emperyalizme karşı kazanılan Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşını, 30 Ağustos 1922 Dumlupınar'ını, 9 Eylül 1922 İzmir'ini, 11 Ekim 1922 Mudanya'sını, 24 Temmuz 1923 Lozan'ını, 6 Ekim 1923 İstanbul'unu ve 29 Ekim 1923 Ankara’sını yok sayan bir hadsizlik manzumesidir. Bu bildiri; Atatürk’ü, ilke ve devrimlerini, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesini ve “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımını reddedip, tarihi gerçekleri umursamayarak Türk Milleti’ne hakaret eden bir küstahlık belgesidir. Bu bildiri; ABD’nin ülkemizi bölme hedefi haritası ile sabit olan Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP’a) hizmet ederek Türk Milletini Lozan'dan vazgeçirip, 105 yıl önce reddettiği, 103 yıl önce yırtıp çöpe attığı Sevr Antlaşması'na mahkûm etmeyi amaçlayan bir ihanet manifestosudur. Türk Milleti “Terörsüz Türkiye” tatlandırıcısı ile önüne sürülen bu zehri katiyen kabul etmez, etmeyecektir. Atatürkçü Düşünce Derneği ve Milli Merkez olarak, devletimizi yöneten ve yönetmeye talip olan tüm kurum ve kişileri bir kez daha uyarıyor, bu utanç belgesini dikkate almamaya ve bu küstahlığa cüret edenlerle olanak sağlayanlardan hesap sormaya davet ediyoruz.

105 yıl öncenin emperyalizm patronajlı gerici -bölücü dayatmasının günümüzdeki tekrarına karşı “Parolamız tektir ve değişmez, ya istiklâl ya ölüm!” ifadelerine yer verdi.