Türkiye’de 2025-2026 eğitim-öğretim yılı bugün itibarıyla tüm kademelerde başladı. Anasınıfı ve birinci sınıfların ardından ilkokuldan liseye kadar yaklaşık 18 milyon öğrenci ve 1,2 milyon öğretmen ders başı yaptı. 70 bini aşkın okul ve 750 bini aşkın derslikte yeni dönemin açılmasıyla birlikte umutların yanı sıra birçok sorun da yeniden gündeme geldi. Ekonomik krizin derinleşmesi, tarikat ve vakıfların eğitim alanındaki etkinliği, taşımalı eğitimin yarattığı mağduriyetler ve özel okullardaki fahiş ücretler, bu yılın en çok tartışılan başlıkları arasında yer alıyor.

Velilerin ve öğrencilerin en büyük sıkıntılarından biri ekonomik kriz. OECD’nin raporuna göre Türkiye, çocukların aç gittiği ülkeler arasında ilk sırada. Buna karşın velilerin uzun süredir dile getirdiği ücretsiz okul yemeği talebi duyulmazken, anaokullarına verilen yemekler dahi kaldırıldı. Taşımalı eğitim kapsamında dağıtılan yemeklerin de kısıtlanması, özellikle kırsalda okuyan çocukları ciddi bir yoksunlukla karşı karşıya bırakıyor. 2024-2028 Stratejik Plan’da dahi okul yemeği uygulamasına yer verilmemesi, eğitimdeki eşitsizliklerin daha da büyüyeceği endişesini güçlendiriyor.

Gazze’de Boş Kalan Sıralara Dikkat Çekildi
Gazze’de Boş Kalan Sıralara Dikkat Çekildi
İçeriği Görüntüle

Taşımalı eğitim, yeni dönemin en çok tartışılacak başlıklarından biri. Köylerde yaşayan öğrenciler, uzak ilçelerdeki okullara ulaşımda ciddi sıkıntılarla karşılaşıyor. Geçtiğimiz yıl birçok ilçede taşımalı eğitim iptal edilmiş, binlerce öğrenci mağdur edilmişti. Bu yıl da benzer sorunların yaşanması bekleniyor. Taşımayla birlikte servis ücretlerine gelen zamlar da velileri zorluyor. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde servis ücretleri ailelerin belini büküyor. Kırtasiye masrafları da velilerin en büyük gündemlerinden biri haline geldi. Defterden kaleme, çantadan kitaba kadar birçok kalemde fiyatların 3-4 kat artması, yoksul ailelerin çocuklarını okula hazırlamasını neredeyse imkânsız hale getirdi.

Eğitimdeki kriz sadece devlet okullarıyla sınırlı değil. Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşviklerle büyüttüğü özel okullar da ciddi bir çıkmazda. Sık sık el değiştiren özel okullar hem öğrencileri hem de öğretmenleri mağdur ediyor. Üstelik getirilen zam sınırları da çoğu kez aşılırken, servis, yemek ve kırtasiye ürünlerine yapılan ek zamlarla velilerin sırtına yeni yükler biniyor. Eğitimde piyasalaşma eleştirileri, her geçen yıl daha yüksek sesle dile getiriliyor.

Yeni dönemin en tartışmalı başlıklarından biri ÇEDES uygulaması oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılan protokollerle hayata geçen uygulama kapsamında imamlar okullara girdi, öğrenciler camilere götürüldü. Tepkilere rağmen anaokullarına kadar indirilen uygulamanın bu yıl da devam edeceği belirtiliyor. Eğitimde laiklik ilkesini zedeleyen bu durumun yanı sıra Ensar, TÜRGEV ve İlim Yayma Cemiyeti gibi vakıf ve dernekler de protokoller yoluyla okullarda varlığını sürdürüyor. Yargı kararlarına rağmen bu vakıf ve derneklerin faaliyetlerinin önüne geçilmemesi tepkileri artırıyor. Tarikatlar ise Kuran kursu adı altında açtıkları medreselerle eğitim alanındaki etkinliklerini sürdürüyor. Milli Eğitim Bakanlığı ve ilgili kurumların denetim yapmaması, bu yapıları daha da görünür kılıyor.

Bakanlığın öncelik verdiği projelerden biri de mesleki eğitim merkezleri (MESEM). Geçtiğimiz yıl ve yaz aylarında çocukların iş kazalarında yaralandığı hatta hayatını kaybettiği bu uygulama, iktidar tarafından sürdürülüyor. Yeni dönemde meslek liseleri bünyesinde meslek ortaokullarının açılması hedefleniyor. “Sektöre eleman temini” amacıyla yürütülen uygulama kapsamında, öğrencilerin organize sanayi bölgelerindeki işletmelerde yoğun şekilde çalıştırılacağı belirtiliyor. Bu durum, çocuk işçiliğini yaygınlaştırdığı gerekçesiyle eleştiriliyor.

AKP’nin yıllardır bitireceğini söylediği ikili eğitim sistemi ise hâlâ varlığını koruyor. Kış saati uygulamasına geçilmemesi nedeniyle öğrenciler sabahın erken saatlerinde karanlıkta okula gitmek zorunda kalıyor. Çıkış saatlerinde de aynı sorun yaşanıyor. Özellikle deprem bölgesindeki okullar bu konuda en büyük sıkıntıyı yaşıyor. 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yılı aşkın süre geçmesine rağmen yıkılan okulların yerine yenileri yapılmadı. Pek çok öğrenci konteynerlerde veya başka okullarda eğitim görmeye devam ediyor. Bu durum hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin büyük bir yorgunluk ve psikolojik baskı altında kalmasına yol açıyor.

Çocukların eğitimden kopuşu da giderek artıyor. Ekonomik kriz nedeniyle ailelerine destek olmak zorunda kalan çocuklar ya da tarikatların kıskacına giren öğrenciler okuldan uzaklaşıyor. Eğitim Sen Artvin Şube Başkanı Köksal Gümüş, “Eğitimdeki sorunlar her geçen gün büyüyor. Bakan Yusuf Tekin ve AKP ise sorunları çözmek yerine kendi dünya görüşlerine uygun bir sistem dayatıyor. Zorunlu eğitimin süresinin kısaltılması tartışmaları bunun en somut örneği. Kamuoyunda bu yönde bir beklenti varmış gibi gösteriliyor ama aslında eğitimi gericileştirme hedefi güdülüyor. Aynı mahalleden gelen insanlar eğitimi şekillendirmek istiyor. Onların kafasında muhafazakâr bir dünya ve gerici bir eğitim sistemi var. Bu, eğitimin piyasalaşmasıyla da birleşiyor” sözleriyle tepki gösterdi.

Gümüş, bu sürece karşı tüm siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin ortak mücadele etmesi gerektiğini vurgulayarak, “Eğitim herkesin sorunu. Rejim kendini tahkim ederken eğitim üzerinden bir ayar vermek istiyor. Buna karşı birleşik mücadele artık bir ihtiyaç değil, zorunluluk. Çünkü velisinden öğretmenine bu mesele herkesi ilgilendiriyor. Neresinden tutsak elimizde kalan bir sistem var. Basit reformlarla çözülecek bir noktada değiliz. Radikal değişiklikler şart” ifadelerini kullandı.

Muhabir: Haber Merkezi