AAL’de Öğretmen Taklitleri Salonu Yıktı Geçti
AAL’de Öğretmen Taklitleri Salonu Yıktı Geçti
İçeriği Görüntüle

Konuşmasına, 9 Eylül’de yaptığı randevu talebinin yaklaşık iki ay sonra yanıtlanması nedeniyle Milli Savunma Bakanı’na sitem ederek başlayan Bayraktutan, 15 Temmuz gecesi Meclis’e ilk gelen milletvekillerinden biri olduğunu hatırlattı.
Anıtkabir’de yaşanan tartışmalı görüntülere değinen Bayraktutan, CHP’li birçok milletvekilinin konuyla ilgili verdiği soru önergelerine verilen “yönerge hatırlatmalı” yanıtlara tepki gösterdi. Bayraktutan, “Bizim milletvekili arkadaşlarımızdan Eylem Ertuğ Ertuğrul 10 Eylül 2025 tarihinde, Namık Tan 19 Nisan 2024 tarihinde, Melih Meriç 6 Kasım 2024 tarihinde, ben 24 Mart 2025 tarihinde yazılı soru önergeleri verdik Anıtkabir'de yaşamış olduğumuz bu üzücü olaylara ilişkin. Ben de bizzat yaşadım bu olayları. Bu önergelere sizler aynen şu cevabı verdiniz, altında imzanız var, bakın, dediniz ki: "Anıtkabirde icra edilen törenler 2524 sayılı Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun, Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmelik ile Anıtkabir Hizmetleri Yönergesi çerçevesinde yürütülmektedir." Biz bütün üzücü olayları, oradaki o bağırmaları, çağırmaları, Mustafa Kemal'in aziz hatırasına yapılan saygısızlıkları anlattık; siz bize yönergeleri hatırlattınız. Bu yönergeleri hatırlattığınız iyi oldu. Ben uzun süre CHP'nin Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığını yaptım. Ben zannettim ki bu yönetmelikler çerçevesinde değil de CHP'nin Disiplin Kurulu Yönetmeliği'yle yönetiliyordu Anıtkabir; o anlamda çok aydınlandığım için çok mutluyum yani bizi aydınlattınız, o anlamda çok mutluyum. Burada, bu yönetmelikte ne diyor? Bakın, bunu okuyalım. Şimdi, demin oradan arkadaşlar laf atıyorlar, diyorlar ki: "İlgili 35'inci madde..." Hukukçu nezaketiyle okuyorum, kimseyi incitme niyetim de yok. "...Anıtkabir'de ancak Atatürk'e saygı için çelenk konulabilir, tören düzenlenebilir; başka amaçlarla tören, yürüyüş, gösteri düzenlenemez, çelenk konamaz, Anıtkabir'in, manevi varlığına yakışmayan her türlü tavır, hareket, söz, yazı ve davranışlara izin verilemez." Ben idare amiriydim, kırmızı plakalı araçla gittim, bizi durdurdular oradaki görevliler içeri baktılar, dediler ki: "Sizin isminizi okuyabilir miyiz?" Yanımda bir milletvekili arkadaşım vardı "Ben Uğur Bayraktutan." dedim, baktılar, kimliğe baktılar, kırmızı plakalı araçla girdim oraya. İçeri girdim, okullar vardı Ak Parti'deki arkadaşlarım da dikkatle dinlesinler sadece 1 tane 50-100 kişilik bir grup vardı. Nasıl girmişler, nasıl güvenliği aşmışlar, bunu nasıl yapmışlar; anlayamıyoruz. Anıtkabir slogan atılacak yer değil, kim atarsa atsın. Demin oradan Orhan Bey "Yok, siz attınız, bu attı..." dedi. Bunlar ucuz şeyler” dedi.
Milli Savunma Bakanlığının sunumuna atıfta bulunan Bayraktutan, yıllık sınır geçişleriyle övünen Bakanlığın Anıtkabir’deki güvenliği sağlayamadığını savundu. Bayraktutan, “7'nci sayfada dediniz ki: "Hudutlarımızda 10 tugay, 4 hudut alayı, yaklaşık 60 bin personel görev yapmaktadır. 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren hudutlarımızda 59.105 kişinin geçişini engelledik." Ya, hudutları engelleyen sizler Anıtkabir'e giren bu güruhu engelleyemediniz Sayın Bakan, gözümüzün önünde oluyor bu iş ya. Atatürk vatanı korudu, siz Anıtkabir'i koruyamadınız. Millî Savunma Bakanlığına rutin dilekçeler veriyoruz, hiçbir şey yapmıyorsunuz, ben bizzat gözlemledim, hiçbir şey yapmıyorsunuz. Millî Savunma Komisyonu üyesi olarak görüyorum. Kime ne derse desinler, siz orada Anıtkabir Komutanına... Törenlere gidiyorum, saat 14.00'te tören var -7 Mart Artvin'in kurtuluşu, benim seçim bölgemin- gittim ki 14.00'teki tören 13.30'da başlamış. Gittim albayın yanına sordum "Niye erken başladınız?" diye "Millet toplanmıştı." dedi. O zaman dokuzu beş geçe Atatürk'e saygı duruşunda bulunuyoruz, sekiz buçukta başlayın törenlere dedim. Gayriciddilik var. Bakın, bunu bundan sonra da siz düzeltemezsiniz, sizin gücünüzün yetmeyeceğini biliyorum, sizi aştığını da biliyorum. Sizin Mustafa Kemal'e saygınızı da biliyorum, o konuda hiçbir tereddüdüm yok ama bu sizi aşar Sayın Bakan, buna gücünüz yetmez. Bakın, yeterse, sizden bundan sonraki Millî Savunma Komisyonunda gelip özür dileyeceğim ben Artvin Milletvekili olarak, bunu bir kere daha özellikle söylemek istiyorum” dedi.
Askeri yargının kaldırılmasını da eleştiren Bayraktutan, Trump’ın Rahip Brunson’la ilgili sözlerini hatırlatarak yargı bağımsızlığının zedelendiğini söyledi. Bayraktutan, “Askerî yargıyla, sivil yargıyla ilişkili olarak 15 Temmuzda yaşadığımız bir travma var, ondan sonra askerî yargıyı ne yaptınız? Attınız kenara, dediniz ki: "Askerî yargı olmaz." Bir söz vardır katılmadığım, derler ki: "Askerî bandonun yaptığı müzik ne kadar müzikse askerî mahkemenin dağıttığı adalet de o kadar adalettir." diye katılmadığım çok üzücü bir söz vardır. Askerî mahkemede ast-üst ilişkisiyle ilişkili olarak sanki şöyle düşündünüz: Sayın Erdoğan'a da bir yurt dışı gezisinde uçakta sordular, dediler ki: "İlker Başbuğ'u nasıl yargılayacak bu mahkemeler? Bir üsteğmen, bir albay kalkıp da bir orgenerali nasıl yargılayacak?" O sayfadan baktığımız zaman haklı olabilir, haklısınız da yani "Bir alt sıradaki kişi bir generali, bir paşayı nasıl yargılıyor?" diye düşünebilirsiniz ama şunu unutmayalım: Bakın, sizin de katıldığınız, Trump'ın sizi gördüğü zaman "Zaten hepsini tanıyorum, herkesten daha iyi tanıyorum; çok zekiler." dediği lafı beni incitti, sizi de incittiğini biliyorum, bu laf kabul edilemeyecek bir laftı. Trump ne dedi? Trump 25 Eylülde Sayın Erdoğan'a aynen şu lafı dedi, buradan okuyorum yanlışlık olmasın diye: "Bu adama çok büyük saygım var, çok iyi de bir ilişkimiz var. Rahip Brunson'ı serbest bıraktı ve otuz beş yıllığına hapse atılmıştı. Bunu durdurması gerekiyordu, onu aradım ve kendisini serbest bıraktı, bunu asla unutamam." diyor. "Otuz beş yıllık hapis cezasından kurtardı kendisini, kendisini burada konuk etmek gerçekten büyük bir mutluluk." Eğer tercümede bir yanlışlık yoksa bir skandaldır, bu bizim ülkemiz açısından bir utançtır. Hani yargı bağımsızdı? Hani alt üste emir verip de yargılayamıyordu? Demek ki Cumhurbaşkanı talimat verdiği zaman bunlar oluyor Sayın Bakan. Kaşıkçı cinayetini hatırlayın, suçun işlendiği yerde paketledik gittik, Bedevi şeylerine Kaşıkçı'nın katillerini teslim ettik. Demek ki buna ilişkin askerî yargıyla yapılan işler büyük bir yanlıştı, hataydı. Ben yargının içerisinde uzun yıllar bulundum, ben o hâkimlerin, savcıların kimler olduğunu biliyorum. Oraya getirilenlerin liyakatle olmadığını, birçok kişinin nasıl problemlerle karşılaştığını, müessir fiille, emre itaatsizliğin ne olduğunu ayırt edemeyecek binlerce hâkimin, savcının olduğunu biliyorum. Siz uzman hâkim, savcıyı, konularında uzman olan askerî yargıyı çöpe attınız; gittiniz, askerleri sivil yargının önüne attınız ve o sivil yargı FETÖ'nün askerî yapılanmasında gerekenleri yaptı. Ahmet Necdet Sezer -kulakları çınlasın- kaç kere önüne gelen, özellikle o irticai yapılanmayla, yargıdaki şeylerle ilişkinleri veto etti. Kalktınız, üçlü kararnamelerle götürüp önlerine pasta gibi koydunuz. Bugün diyorsunuz ki: "Yargı nasıl..." "Allah bizi affetsin." demeyle olmuyor, keşke öyle olsa Sayın Bakan, keşke öyle olsa. Bunları hatırlatmak istedim, fazla söz sürem de yok” ifadelerine yer verdi.
İskenderun’daki olaylar sonrasında bazı komutanların görevden alındığını hatırlatan Bayraktutan, Deniz Kuvvetleri Komutanı Ercüment Tatlıoğlu hakkında herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığını sordu. Bayraktutan, “Birkaç günlük alay komutanını aldınız, attınız, görevden attınız İskenderun'daki çocuklarımıza ilişkin. 4 Ağustos 2022'den beri görev yapan Deniz Kuvvetleri Komutanıyla alakalı işlem yaptınız mı? Deniz Kuvvetleri Komutanı gerekli denetim görevlerini yaptı mı, yapmadı mı? Bu konuda işlem yaptınız mı? Sordunuz mu "Sen niye bunları yapmadın?" diye? Üç günlük alay komutanını attınız da Deniz Kuvvetleri Komutanı Ercüment Tatlıoğlu'na herhangi bir soru sordunuz mu?”
“O askerler ‘Erdoğan’ın askerleriyiz’ deseydi, onları görevden atamazdınız”
Anıtkabir’deki askerlerle ilgili tartışmalara da değinen Bayraktutan, çifte standart uygulanabileceği mesajı vererek “Arkadaşlarımız ısrarla astsubaylarla ilişkin problemleri ilettiler. Sayın Bakan, teğmenlerle ilişkili ne derseniz deyin. Demin ilk olarak sizden şunu duydum, dediniz ki teğmenlerle ilişkili olarak, olabilir, eksik de olur, yanlış da çünkü orada olmadığınız için eksik, yanlış da olabilir, sizi incitmek istemem ama bir teğmenimizin bütün bu olaydan sonra -ben görmedim, belki arkadaşlar görmüşse bilmiyorum- çıkmış kürsüye demiş ki: "Aileler burayı terk edin." Eğer böyle bir söz varsa... Kamera kayıtları var mıdır? Varsa, bugüne kadar niye sızmadı Sayın Bakan bunlar? İlk defa bunu bugün duyduk. Orhan Bey deminden beri orada konuşuyor, geçen sene çok konuşmuşsunuz ama bunu ilk defa duyduk. Sayın Bakan, ne derseniz deyin, ne konuşursanız konuşun o askerler "Recep Tayyip Erdoğan'ın askerleriyiz." deseydiler, siz onları atamazdınız. Gidin bu gece yatakta yattığınızda düşünün, bu lafı söyledikleri zaman atabilir miydiniz? Size şunu da söylüyorum: Burada yok, keşke Genelkurmay Başkanı da burada olsaydı, benim hemşehrim. Sözlerimi bitiriyorken şunu söylüyorum: 1930'da, bundan doksan beş yıl önce, o sizin Genelkurmay Başkanınız, benim hemşehrimin olduğu Ersis, Kılıçkaya'da Sadiye Hanım diye bir kadın çıktı. Mustafa Kemal Atatürk'ün, cumhuriyet Türkiyesinin ilk kadın belediye başkanıdır. İlk kadın belediye başkanı, Avrupa'da kadının adı yokken, 1971'de İsviçre'de kadının adı anılmıyorken Sadiye Hanımı Atatürk çıkarttı, kadın belediye başkanı yaptı. Şimdi ki Genelkurmay Başkanıyla aynı köylüdürler. Şimdiki Genelkurmay Başkanı buradaki o cinayete, Mehmetçiklerle alakalı cinayete sessiz kaldı. Şunu demek istiyorum: Mustafa Kemal'in askeri olmak için illa üniforma giymeye gerek yok. Bazen gelir etek giyersiniz Mustafa Kemal'in askeri olursunuz; bazen gelir üniforma giyersiniz adamlar size gülerler. İyi ki Mustafa Kemal'in askerleriyiz.”

Muhabir: Ayşe ÖZDER